21 Temmuz 2011 Perşembe

Keşke Kıymetini Bilseydik Çocukluğumuzun




Ben küçükken her çocuk gibi büyümeyi isteyen biriydim elbet sizin gibi. Kim istemedi ki hangimiz istemedik büyüyüp büyük adam olmayı. Belki de farkına hiç varmadık bilmedik çocukluğumuzun kıymeti. Eğer ben bunu söylüyorsam şimdiki çocukların vay haline. Çünkü çocukluk bizim zamanımızda çocukluktu. En azından bana göre. Oynadığımız oyunlar yaptığımız hareketler davranışlar hepsi birer çocukluğumuzun ne kadar büyüleyici olduğuna işaretti. Ama biz bunların dışında hep büyümeyi istedik.. Daha özgür daha dedim dedik. Yani kıymetini bilmediğimiz çocukluğumuzun sanırım tek hayal kırıklığıydı çocuk olmak çocuk kalmak büyüme isteğimiz. Mesela ben neden büyümeyi istiyordum. Bana en çok dokunan olaylardan biri de öğle uykusuna yatmam dı. Hiç sevmiyordum halende sevmem etmem ya neyse. Oturduğumuz mahalle nasıl desem bayırı olan bir mahalleydi. Kışın kar yağdığında tüm mahalle sakinleri dışarıya çıkıp kayarlardı. Genci yaşlısı anası babası çoluğu çocuğu herkes. Yalnız bi ben evde olurdum ve buda bana çok koyardı. Sinirden defalarca ağladığımı biliyorum ve bu yüzden büyümeyi özgür olmayı çok istiyordum. Çünkü camdan onları seyretmek gerçekten koyuyordu insana. Hee arada sırada kaçardım evden bizimkilere hissettirmeden. Ama yakalandığım zamanlarda olurdu. Tabi o zaman anında popoda sıcaklığı hissedilen bi terliğe maruz kalırdım orası ayrı. Şimdiki çocuklara gerçekten çok üzülüyorum ve çocukluklarını yaşayamadığını düşünüyorum. Her şey sanala dökülmüş durumda. Hadi bana internetsiz yapacak hayatına devam edecek bir çocuk gösterin. Eskiden yani benim çocukluğumda bilgisayar hatta internet denen bir şey yoktu. Okulun olmadığı zamanlarda sabahın 9 unda kendimizi sokağa atıp akşama kadar onlarca oyun oynayıp eve üstümüz başımız kir içinde gelirdik. Böylece çocukluğumuzun tadını çıkarırdık. Alman kalesi, 9 aylık, gazoz kapak, misket, saklambaç, yakar top, ortada sıçan ve aklıma gelmeyen daha bir sürü oyun. Şimdiki çocuklara bunardan birini sorsanız sanırım hiç birini oynamamıştır yada bir haberdardır bunlardan. Birde hafta sonları tabi ki yaz mevsiminde gidilen piknikler yada deniz gezmeleri. Şimdi baktığımda bunların hiç birinden bir eser yok. Kimliğimizi mi unutuyoruz yoksa başka bir neden mi ? Onun için çok şanslı hissediyorum bu konuda kendimi. He birde şu vardı Mesela çocukları yatağa yatırıp karı koca olarak akşamları sahile kaçarlardı. Bununla ilgili bende bir anımı hatırlatayım hazır konusu açılmışken. Biz bir zamanlar Sarıyer de oturuyorduk. Oturduğumuz ev müstakil bir evdi bahçeli filan ama güzel bir evdi geniş ve ferah. Neyse geceleri arada bir kalktığımda babamla annemi bazı geceler göremiyordum ve nereye gittiklerini nerede olduklarını çok merak ediyordum. Bu arada dedem ve babanem ile birlikte yaşıyorduk. Bunlar meğersem geceleri yatak odasında ki camdan kaçıp geceleri Sarıyer sahile inip çay filan içiyorlarmış oturuyorlarmış kimseye bişey çaktırmadan. Bir gece tabi ben o zamanlar gerçekten yaramaz ve fırlama bir çocukmuşum Gerçi sanırım şimdilerde de öyleyim. Yatağa kıyafetlerimle girip milletin uyumasını beklemeye başladım. Herkes uyuyunca yataktan çıkıp annemle babamın yatak odasının kapısında beklemeye başladım içerden sesler geliyor ama pek anlamıyorum ne oluyor ne bitiyor diye. Sakın burada fesatlaşmayın oyarım :D. Camın açıldığını duyar duymaz hemen kapıdan içeri girdim ve tam çıkmakta olan babamla annemi yakaladım yada onları bastım o şekilde. Ama onların o anki yüz ifadesini aradan yıllarda geçse unutmam unutamam. Düşünsenize gece sahile kaçıyorsunuz ve üstü giyilmiş saçları taranmış oğlunuz sizi o an yakalıyor. Neyse bende gelecem diye direnmeye başladım ilk tepki git yat oldu ama ben yermiyim. Dedemi uyandıracağımı söyler söylemez hadi oğlum gel gidiyoruz diye babamdan bir tepki korkuyla karışık . O gün hayatımda unutamadığım bir gün geçirmiştim. Çünkü tüm kozlar benim elimdeydi. Dondurmalar oyuncaklar vs. ne istersem hepsi benimdi. Hatta gördüğüm bir tank oyuncağını dükkan kapalı diye alamamışlardı eve gelirken baba o tankı istiyorum dediğim de ertesi gün o tank benim elimdeydi. Şantaj yemek kötü şey. Diyorum ya o zamanlar bir başkaydı saflık temizlik birilerinin yardımına koşmak toplanıp bir şeyler yapmak. Komşuluk ilişkileri vs. hayat o zaman hayattı. Biz büyüdük ve dünya kirlendi değil büyüdükçe kirlettik dünyayı. Şimdi sorsam her birinize sanırım hepiniz benimle aynı düşüncedesinizdir. Çocuk olmak ve doya doya o çocukluğu yaşamak. Haksızmıyım ?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder