14 Ocak 2012 Cumartesi

Canım Sıkıldı Yazdım


Başladığı gibi bitmemişti, gülümsemeyle başlayan şeyler genelde göz yaşlarıyla sona ererdi, her ne kadar başladığı gibi sürmesi dilense de yürekten. Güzel sözlerle başlayan kelimelerin aylar sonra küfürlerle bitmesi hiçte tesadüf değildi aslında. Aksini düşünmek hayal gücünün sınırlarını zorlamak gibi bir şeydi işte.

Uyanıldığında yeni bir sabaha sanki her şeyin geçip gittiği düşünülürdü geceden. Halbuki kendini avundurmanın başka bir yoluydu. Bir çocuğu şekerle kandırmak gibi bir şeydi buda. Bir umuttu her şeyin yolunda gideceğine inanmak, açılan onlarca, yüzlerce hatta binlerce yeni sayfanın dersleri alınmamış gibi yeni bir yaprak daha açılırdı yeni bir umutla. Geçmişte alınmayan derslerin tekrarıydı bu, tarih tekerrür edecekti göz göre göre. Yapılan yanlışlar düzeltilmek yerine, üzerine yeni bir yanlışla bir yanlış daha eklenecekti. Umuttu, bir heyecan bir belkiydi bu ardı arkası kesilmeyen.

Dışarıya atacaktı kendini, diyorum ya bir umut bir belki ile. Dolaşacaktı kalabalık caddelerde, bir dost bir arkadaşa yada uzun yıllardır görmediği birine rastlamak istiyordu. Dolaştığı caddelerin dükkanlarında ki camlara baka baka yürüyordu. Attığı bakışlar boştu aslında, gördüğünü değil aklından geçirdiklerini görüyordu. İçinden konuşuyordu kendisiyle, bazen saçmalayarak bazense alaycı bir konuşmayla. Canı sıkılmıştı dakikalarca yürüdüğü yolda tek bir kişiye rastlamamıştı. Halbuki zamanında selam vermeden ayak üstü iki sohbet etmeden yürüyemediği bu yollarda, bu caddelerde yalnız ve tek başınaydı onca kalabalığa rağmen. Yürümeye devam ediyordu havanın tüm soğukluğuna rağmen, ısıtacak bir yürek bir söz iki tatlı kelam bulurum umuduyla. Kimi zaman içinden konuşarak kendisiyle, kimi zamanda sözlerini tam hatırlamadığı şarkıyı yarım yamalak mırıldanarak. Kolay değildi yalnız kalmak, hiç alışık olmadığı bir durumdu bu yaşadığı. Her ne kadar hayatında birileri olsa da o yalnızlığı seçmişti belki de isteyerek ve bilerek.

Hava iyice soğumuştu, güneş yerini aya bırakırken gecenin ayazı da yavaş yavaş kendini hissettiriyordu. Bir cafe çarptı gözüne, belki de birilerini görebilirdi orada. Yavaş adımları birden hızlanmıştı, kalp atışları, gözlerinin içi elleri ayakları her biri farklı şekillere girmişti. Umuttu, bir belkiydi bunlara neden. İçeriye girdiğinde hafif loş olan ortama bir göz ucuyla süzüverdi hemen. Tanıdık bir yüz arıyordu, karşılaştığı manzara kapıdan girmeden önceki tüm umutlarını tüm beklilerini daha ilk bakışta yok etmişti. Birilerinin yanında birileri el ele kol kola otururken kendini dışlanmış ve buraya ait olmadığını hissederek girdiği kapıdan kocaman bir hayal kırıklığı ile cehennemden kaçarcasına atı vermişti.

Ne yapacağını bilmiyordu aynı benim gibi bu hikayenin sonunu nasıl getireceğimi bilmediğim gibi. Bazen bizler yani doyumsuz varlıklar çoğu kez etrafımızda insanlar olmasına rağmen kendimizi yalnız hissederiz. Her şeyden kaçmak, yalnız tek başına olmak isteriz. Sonrasında yalnızlığımızdan sıkılıp yalnız olduğumuza isyan ederiz. Bir göz bir el arar dururuz. Yaptığımız hiç bir şey bir tat vermez, sanki dünyanın sonu gelmişçesine. Aslında ufacık şeyler bile bizi mutlu etmeye yeter. Aynı ufacık şeylerin aslında çok büyük sorunlar olduğu gibi. Yetinmek yitirmemektir, ne kendimizi nede bir başkasını.

Neyse daha fazla saçmalamaktan korkuyorum saygılar sevgiler :D

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder