3 Ocak 2012 Salı

Götü Halka Değil Duvara Daya


Üşümüştü kadın, tutacak bir eli yada başını yaslayabileceği bir omuz yoktu. Yalnızlıktı tek derdi, usanmışlığı, hayatın ona sunduğu kazıklardı. Yada yanlış seçimlerinden dolayı yaşadığı olaylardı onu yalnızlığa iten. Sütten ağzı yananın yoğurdu üfleyerek yemesi gibi bir şeydi bu hayata bakış açısı. Ne doludan alıp boşu doldurabiliyordu nede doluyu boşaltabiliyordu. Karamsardı her zamankinden, daha boktan bir hayata sahipti artık. Tek umudu onu bu cehennemden çıkartabilecek bir eldi. En azından o öyle düşünüyordu. Muhtaçtı başka bir ele, o elin kime ait olduğunun hiçbir önemi yoktu. Kendi ayaklarının üstünde durması gerekirken o sırtını yaslayabileceği bir yer arıyordu. Ona göre doğru bir karar olsa da aslında sonuç belliydi. Balık baştan kokuyordu her zaman ki gibi. Yine de bir umut diyordu çalıştıramadığı aklınca.

Sigaraya başlamıştı tekrardan, bir de bu yetmezmiş gibi alkolle tanışmıştı her zamankinden daha da bir sıklıkla. Yalnızlığını avutabileceği ama avuttuğunu sandığı ve bunun yanında göz yaşlarıyla süslediği bir sahte eldi bu yaşadıkları. Her zamanki gibi yine kendine yapıyordu tüm kötülüğü. Zaten insan oğlu olarak kötülüklerin en büyüğünü kendimize yapmazmıyız ?

Telefon rehberinden bir umut birkaç kişiyi aradı. Samimiyetsiz gülüşlerle konuşmalarla bir çare bir yardım bekledi aklınca karşı tarafa belli etmemeye çalışsada. Nasılsın sorusuna her zaman ki gibi gerçek olmasa da iyiyim gibi cevaplarla kısa ve net bir şekilde karşılık verse de, aradığı kişilerden bir umut doğmayacağını anladığında kabuk tutan yalnızlık yarasını bilerek ve isteyerek aptalca davranışları sayesinde bir kez daha kanatmıştı, hiç kanatmadığı gibi. Böyle bir durumda başkalarından umut beklemek çok saçmaydı, mantıksız dı aptalcaydı aslında. Denize düşen yılana sarılır hesabı her gördüğüne sarılmaya çalışıyordu. Yeter ki yalnızlığını yok edecek birileri olmalıydı hayatında. Yalnızlığını sonlandırmak için bacak arasını bile süresiz geçişlere açmayı bile göze almıştı. Çaresizliğinin yanında basitleşmeyi de becerebileceğini düşünüyordu. Çaresizlik kötüydü, yorucuydu.

Düşünmesi gerekenleri düşünemiyordu, aciz olmadığının farkına varması gerekiyordu. Bunu yapmak zor gibi gözükse de aslında basitti. Umursamamak lazımdı bazı şeyleri. Her birimiz nedense yalnızlığımızda, mutsuzluğumuz da kendimizden tavizler veririz. Bazılarımız bir köşeye çekilmeyi tercih etse de, bir çoğumuz başkalarına bel bağlayıp başkalarında bir teselli ararız. Oysa ayağa kalkıp, yıkıldığın yerden hayata tekrardan başlamak ve bundan sonra ki atacağımız her bir adımda geçmişte çıkarttığımız, yaşadığımız dersleri göz önünde bulundurarak her zorluğun üstesinden gelmeyi becerebilirsek işte o zaman gerçekten bir birey bir insan olduğumuzun en büyük ispatını gerçekleştirmiş oluruz. Hayat kısa olduğu kadar da bir o kadar uzun aslında. Beş kere, on kere, yüz kere yıkılsak ta önemli olanın ne kadar yıkıldığının olmadığını anlamak zorundayız. Önemli olan her yıkıldığında ayağa kalkabilmektir.

Yaşamaya mecburuz, iyi yada kötü aslında bu bizim elimizde olan seçimlerdir. Bazıları sadece etken olur bu yaşadıklarımıza, bu etkenleri kaldırabilecek tek kişide yine bizizdir. İnsanın önünde her zaman iki seçenek vardır. Kısaca bunara iyi yada kötü diyebiliriz. İyiyi yada kötüyü seçmek bizim elimizde. Beynin var onu çalıştırmak gerek. Kimse size silah zoruyla bir şey yaptırmıyor yada yaptıramaz. Kullanabildiğin kadar insansın, nasıl yaşadığın değil yaşadıkça kendine hayata neler kattığın önemlidir aslında. Yaşamak güzel hele ki yıkıldığın yerden emin adımlarla yere sağlam basıp ayağa kalkabilmek daha da güzel. Çünkü insan kendini sineye çektikçe hayatından çalar. Hayat kısa bir o kadar da uzun ne gerek var çalıp çırpmaya. Ye iç sıç eğlen gül hayat güzel hayat devam ediyor her şeye rağmen…..

1 yorum:

  1. Caresızlık bazen aklında olmayanı yaptıraabılıyor ınsana...

    YanıtlaSil