17 Haziran 2011 Cuma

Dedem ve Ben


Dedemle birlikte Sarıyer maçlarına giderdik maçın başlamasına 3 saat kala ve senaryomuz hiç değişmezdi. Ama ilk destekleyip tuttuğum takım Sarıyer’dir. 3 saat kala stada gider her zaman oturduğumuz yere geçer ve dedemin statta köfte ekmek satan arkadaşı ile sohbetini dinlerken bende o arada çeyrek köfte ekmeğimi yer onları seyrederdim. Stat yavaş yavaş dolmaya başlarken sürekli dedemin arkadaşları gelir ve yanağımı mıncıklayıp bana hiç bilmediğim ve şuan hatırlamadığım soruları sorup dururlardı. Ailede dedemin en sevdiği torunu olduğum için ayrı bir şımarma durumum olduğundan pekte uslu bir çocukluk geçirdiğim söylenemez. Benim yaptığım yaramazlıklarda annemden dayak yememe ramak kala dedemin arkasına saklanıp ve dedemin bırak oğlumu kızını döv dediğini dün gibi hatırlıyorum. Bu yüzden yaptığım yaramazlıkların hepsi kız kardeşime patlamıştır. Emekli bir insanın yaptığı şeylerden biride kahve yani kıraathane olayıdır. Ve ben her akşam dedemin cebinde getirdiği bir çikolata için camdan onu bekler dururdum. Aslında çikolata bahane idi. Çünkü dede torundan ziyade baba oğul gibiydik. Babamın hakkını yemek istemem ama dedem benim hayatımda çok önemli bir yeri olan insandı. Aynı evde ayrı bir cumhuriyetimiz olduğunu da söylemeden edemiyecem. Çünkü çocukluğumda ilklerimi hep onunla gerçekleştirmişimdir. İlk yaptığım yemek mesela yada en başta söylediğim gibi ilk gittiğim maç. Bana futbolu sevdiren insan…

Dönüp arkama baktığım zaman dedemle ilgili vicdan azabı çektiğim tek bir şey var. Onu burada söylemek istemiyorum. Ama onu kaybettikten sonra haftalarca ağladığımı biliyorum. Hasta yatağında yattığı sıralar benden bir söz istemişti. “Ben bir gün gidecem ve sen hiçbir zaman ağlamayacaksın ağladığını duyar veya görürsem gelir kulaklarını çekerim” dedikten sonra ekleyerek “ En büyük kim” derdi ve arkasından ben “Sarıyer” diye bağırdığımı hatırlıyorum. Sarıyer maçlarına gitmemi çok isterdi ve tek tuttuğu takımdı. Öldüğü gün hiçbir şeyden haberim yoktu çünkü hastanede yatıyordu son zamanlarında. Eve geldiğimde herkesin ağladığını görmek beni baya bir şaşırtmıştı. Aklıma gelmedi dedeme bir şey olduğu. Çünkü dedem benim için “ÖLÜMSÜZ” biriydi. Sormadım da kimseye bir şey. Evin kalabalıklığı zaman geçtikçe artıyordu. Ailenin tüm fertleri artık bizim evdeydi. Hiç görmediğim insanlar bile. Kapıya çıktığımda tekrardan aslında anlamıştım neler olduğunu. Ama ölümün ne olduğunu bilmediğimden rahattım. O yeşil cenaze arabası gelmek üzereyken birinden araba geliyor diye bir ses yükseldi. İnsanlar sokağa çıktığında ben o ufacık tefecik halimle kendime bir yer bulamadığımdan. Kapımızın önünde duran o asma ağacına çıkıverdim her şeyi kuş bakışı görebiliyordum. Dedemi getirmişlerdi yeşiller içinde. Benim için ölümsüz olan adamı. Ve o gün anladım aslında her güzel şeyin bir sonu var diye. Ve son kez dedemi gözleri kapalı bir şekilde o tabutta görmüştüm. Verdiğim sözü tuttum o an ağlamadım. Ama cenaze gittikten sonra herhangi bir komşunun kapısından içeri girip saatlerce ağladığımı biliyorum. Çünkü dedemi son kez görmüştüm ve bir daha hiçbir zaman gelmeyecekti. Belki de hayatımın ilk kaybını ilk yıkık döküklüğünü o zaman hissettim O zaman hayatın adil olmadığını ve sevdiklerimizi almak için sırada beklediğini öğrendim.

Benim dedem ölmedi aslında hiç çünkü benim dedem ÖLÜMSÜZ….

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder