14 Temmuz 2010 Çarşamba

Uzunca baktı yattığı yerden tavan duvarına sonra kalktı küllükte yanan sigarasından uzunca bir nefes aldı.


Her şey bıraktığın gibi duruyor odamın içinde giderken bıraktığın son anın kadar taze her şey. Sevda üzerine ne söylenebilirse, ne hissedilebilirse hepsi söylenmiş ve hissedilmişti sana karşı. Sen yoktun .. bir balık kadar susuzdum yani bir çiçek kadar sevgisiz kurumaya yüz tutuyordu bedenim. Aynalar bana yaşlandığımın kanıtı. Saçlarıma teker teker düşen aklar, her gün yeniden başlayan öksürük nöbetleri. Yaşatmaya çalıştığım tek odalı sevda kalesi. İstila altında bir beyin. Şizofren bir aşktı benimkisi..
Sonra kalkıyor yerinden cam kenarı bir sandalye. Dışarısı gürül gürül bir sabah, komşuların balkon dedikoduları. İçeriye seslensem bir bardak su diye getirir mi beni hiç yalnız bırakmayan hayali. Sonra gelse yanı başımda sabah gazetesi. Dışarıda esen hafif yel okşasa yüzümüzü, baksak yine göz göze sevdamızı paylaşsak... Bak yine bizden söz etmeye başladı komşular. Sözde sen gitmişsinde ben deliymişim. Hıh bilseler seni nasıl sevdiğimi. Seninse beni hiç bırakmayacağını. Amaaan dedikodu işte bırakta bilmesinler hem bilseler nazar değer. Uzun zamandır sabah yürüyüşü yapmıyoruz. O yakındaki yemyeşil mezarlığa doğru, sen olmayınca bende sıkılıyorum. Birde birileri kötü bir şaka yapmış. Bir mezarın taşına senin adını yazmış. Sen yanımdasın da adını görünce içime dokunuyor. İşte bir tanem hayat böyle.. Saçmada olsa devam ediyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder